Selamun Aleykum

Allah'a davet eden, salih amel işleyen ve " Muhakkak ki ben Müslümanlardanım " diyenden daha güzel sözlü kim olabilir ? Fussilet 33

9 Haziran 2009 Salı

Yıkık Sistemin Hükmünü Mü Arıyorlar?

Yıkık Sistemin Hükmünü Mü Arıyorlar?

Demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti yaklaşık seksen yıllık bir geçmişe sahip…

Bu taze sistemin bu kadar çabuk kabul görmesinin nedenini araştırdığımızda; demokratik bir sistemin gayet demokratik bir şekilde ülkemize sokulduğunu görürüz(!).Hatalarıyla, isabet ettikleriyle hilafet devleti sistemine sahip olan bir imparatorluğun, nasıl çalınıp çırpılan bir kuş yuvasına çevrildiği gerçeğiyle karşılaşırız.

Masum halka kendi medya -gazeteler, radyo- unsurlarıyla kabul ettirmeye çalıştıklarını, fakat getirilmek istenen sistemin küfür olduğunu algılamaya güç yetirenlerin halkı direnmeye ittikleri gerekçesiyle İstiklal mahkemelerinin kurulduğunu görürüz.

Ve bu mahkemelerde küfrün her çeşidine(anayasanın kabulü, şapka kanunu, kılık kıyafet kanunu, hilafetin kaldırılması) La diyen alimlerin bir bir nasıl katledildiklerini görürüz.

“Din hatırlatmadır” hadisi gereğince katledilen binlerce alimin verdiği direniş mücadelelerine tanık olalım. Tanık olalım da arifesine yaklaştığımız yerel seçimlerin-tüm demokratik seçimlerin- özünün, kanlarımız üzerine nasıl bina edildiğine şahid olalım…

Allah’ın asla affetmeyeceğini bildirdiği şirk bataklığına saplanmak gibi olası bir hatadan kendimizi sakınalım…

Düşmanımızın kahraman olarak öğretildiği sonradan yazılan sahte tarihleri yıkalım… Bize unutturulan gerçek tarihimizin perdesini aralayalım… Masumca belleklerimize yerleştirilen “ demokrasi “ batıl sisteminin, yine masum idam sehpalarıyla nasıl geldiğini hatırlayalım… Ve tüm ilim kitaplarının yakılarak yok edildiğini, nasıl cahil bırakıldığımızı yad edelim…

“Onlara her hususta muhalefet edin” diyerek ümmetini sürekli uyaran bir peygamberin takipçileri olan bu alimler; günümüzde hastalık haline gelen hadisleri önemsememe, uygulamama gibi ya da “bir hadise uymasam ne olur sonuçta sünnet “ çarpık mantığına sığınmamış, bu uğurda sürgün edilmiş ve idam edilmişlerdir.

Kendilerine dayatılan küfür sisteminin sindirilmesine çanak tutan “batılılaşma” hareketinin tehlikelerini anlatmaya çalışıp, “Bir kavme benzemeye çalışan onlardandır” düsturunca şeran bunun yasak olduğunu ifade etmişlerdir… Ve demokratik bir şekilde susturulmuşlardır(!)…

İşte… İnsanları tekbir kişinin ya da bir halifenin ya da bir grubun egemenliğinden çıkarıp, kendisini kendisinin yönetmesi, yasaması ve yargılaması anlamına gelen demokrasiyi böylece dayattılar…

Daha açık bir ifadeyle; egemenliğin kayıtsız, şartsız Allah’a ait olduğu buyruğuna muhalefet ederek; bu hakkı sözde halka verdiler. Yani Allah’ın uluhiyyet tevhidini ortadan kaldırıp, yalnızca rububiyyet tevhidini kabul ettiler ve ettirdiler. İlah ve Rabb kavramlarını karıştırıp, aralarındaki farkı bilmeyen ya da bildiği halde anlatmayan din adamları seçtiler...

Rejimi tehlikeye sokan bütün din unsurlarını yok ettiler… Egemenliklerine gölge düşüren kaideleri dinden aforoz ettiler…

Hükmün yalnızca kendisine ait olduğu ve hükmüne kimseyi ortak etmediği bildirilen, Hakim olan Allah’ın dinine sırt çevirdiler… Ve böylece La ilaheillallah yerine La Rabbe ilallah diyen cahil bir nesil inşa ettiler…

Mekkeli müşriklerin cahiliye devirlerini okudukça nasıl kabul etmemişler? Şirki nasıl ayırt edememişler de Allah’ı birlememişler… Bu kadar kolay(!) bir amelle kurtuluşa çağıran bu güzel dine neden tabii olmamışlar? Diyerek hayretlerimizi belirtiyoruz… hatta belki de onları şiddetle kınıyoruz.

Belki de bunları söylerken ne kadar basiret sahibi olduğumuzu düşünerek gururlanıyoruz…

Ama sadece bu kadar düşünüyoruz… Onları haksız yermemek adına daha derinlere dalmaya gerek duymuyoruz…

Onları taştan yapılmış putlara tapan putperestlerle karıştırıyoruz…

“Yeri ve göğü kim yarattı? diye sorsan şüphesiz Allah ” diyerek cevap veren Mekkelilere neden müşrik dendiğini sorgulamıyoruz… Ya da yeryüzü meseleleri için oluşturdukları Darun Medve meclisine tabi olmaya hatta başbakanı olmaya çağrılan Rasul’ün şiddet dolu cevabıyla titremiyoruz…

Ve günümüz meclisleriyle bu benzerlikleri bağdaştıramayacak kadar aydın görüşlüyüz… Gözlerimize zorla yerleştirilen at gözlüklerini, son model teknoloji harikası zannederek takınıyoruz…

Bununla da kalmayıp; eşitlik, esneklik, barış, çağdaşlık, düşünce özgürlüğü vs. kavramlarıyla yoğrulmuş olduğu iddia edilen ve laik(dinsizlik) temeller üzerine yükseltilmiş bu yıkık sisteme tabi oluyor ve bunu da Allah’ın rızasını kazanmak mantığına sığınarak yapıyoruz…

Onları esefle kınadığımız halde içinde bulunduğumuz küfür sistemine sahip çıkıyor, gayet doğal bir şekilde demokrasiyi sindiriyoruz…Allah’ın hükmünü batmaya yüz tutmuş delik bir gemide arıyor ve sağa çıkacağımızı umarak gemiye binmeyi maharet sayıyoruz…

Çünkü biz; zorla dayatılan bu yıkık sistemin, öz dinine yabancılaştırılmış kurbanlarıyız…

Çünkü biz; peygamberliğinin yarısını -10 yıl Mekke dönemi- tevhidi anlatmak, ve diğer yarısını da buna karşı çıkanlarla; dini yeryüzüne hakim kılmak için savaşmakla geçiren bir direnişçinin, devrimcinin davasını anlayamamış ümmetiyiz…

Çünkü biz; kendisi anıldığında akıtmakla bitiremediğimiz gözyaşlarımızı boşa döküyor, bunlarla amellerimizi ıslatmıyoruz… O(sav)’nu güllerle anarak, itaat ettiğini sanan gafilleri oynuyoruz…

Çünkü biz; her işte Allah ve Rasul’ünün hükmüne başvurup bundan razı olmak yerine, batılın hükmüne tabiiyiz…

"Onlar hala cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar?" –Maide 50-

Çünkü biz; iman etmenin ilk şartı olan ‘tağutu red’ basamağına çıkmaya çalışmıyoruz… -onların ifadesiyle- egemenliği göklerden yere indirenlerle mücadele etmiyoruz…

Çünkü biz; yaşamayı sevenlerle beraber olmayı seçiyor; ölmeyi seven Müminlere buğz ediyoruz…

Çünkü biz; Safımızı kaybetmişiz, zorla tıkıştırıldığımız bir labirentte dönüyoruz…

Çünkü biz; Maşası olduğumuz bu yıkık sistemi, elden ele taşıyoruz…

Yakın ya da uzak tarihten sadece birer örnekle; batıl sisteme karşı çıktıkları için idam edilen, ya da Allah dışında diğer hüküm sahiplerini de tanıması için putları dayatılan batıl sistemlere-Mekkeli müşrikler için Uzza, günümüz için Atatürk inkılap ve ilkeleri- söz ile dahi boyun eğmeyen ve İslam’ın ilk şehidleri olan Yasir ailesine kadar baktığımızda acaba hala kendimizi dünyanın en zeki insanları zannedip; çağa(!) entegre olmuş ve “ben demokrat bir insanım” diyerek onu içselleştirecek kadar körleşe bilecek miyiz?

Acaba bu kokuşmuş sistemle birlikte batmaya bu kadar gönüllü olabilecek miyiz?

Ya da bu kokuşmuş sistemin içinde eriyip, bitmeyi hala talep edebilecek miyiz?

Acaba şeri sistemle yönetimi yeryüzüne hakim kılmayı amaç edinen bizlerin, bu hususta nebevi yönteme başvurmamız gerektiğini akledebilecek miyiz?

Ya da batıla bulaşmış bir hakkın safiyetinden bahsedebilecek miyiz?

Acaba şeytanın yoluna uyup da, selametle Allah’a çıkacağımızı iddia edebilecek miyiz?

Veyahut da çetin imtihanın farkına varıp, basiretleri paslanmış bir ümmetin dirilişi için Ölebilecek Miyiz?

Bugün ya da yarın semeresini alacağımız bir uyanışın tohumlarını ekebilecek miyiz?

Tek başına kurtuluş savaşını yenen ata(!)’ nın takdire şayan azmiyle, bizler de az zamanda çok şeyler yapabilecek miyiz?

Bir gün de karanlıklara batırılan bir milleti, aydınlık bir günün sabahına Çıkarabilecek Miyiz?…

Beyza Balcan
beyzabalcan@gmail.com
5 mart 2009
Facebook: Beyza Balcan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder