Selamun Aleykum

Allah'a davet eden, salih amel işleyen ve " Muhakkak ki ben Müslümanlardanım " diyenden daha güzel sözlü kim olabilir ? Fussilet 33

9 Haziran 2009 Salı

Hiç… Hissettiğiniz oldu mu?

Hiç… Hissettiğiniz oldu mu?

Hiç insanların içinde, kendinizi yapayalnız hissettiğiniz oldu mu?

Bazılarının yüzüne dahi bakamadığınızı, baktığınızda içinize darlık verdiğini?

Konuşulan dünyalıkların, ya da malayanilerin kalbinizi sıkıştırdığı oldu mu?

Namazla rahatlamak istediğiniz, kendinizi soyutlamak istediğiniz oldu mu?

Hiç kendinizi bir mazlum gibi duayla rahatlatmaya çalıştığınız oldu mu?

Saatlerce ağlamak ve hiç susmamak istediğiniz?

En yakınlarınızın dahi yalnızca dünyalığınızı düşündüğünü aklettiğiniz oldu mu?

Geçici olana tamah etmeyip, kalıcı olana talip olduğunuz oldu mu?

Hiç etrafınızın sahte takvalılarla çevrelenmiş olduğunu fark ettiğiniz oldu mu?

Kimsenin dini kimseye bırakmadığını, kraldan çok kralcı olanları gördüğünüz?

Günahlara karşı cüretkar tablolarla karşılaştığınız oldu mu?

Haram ve helaller hususunda lakayt tavır takınanları gördükçe sinirlendiğiniz?

Normalde sakin iken Allah’ın hakkının çiğnendiğinde asabi olduğunuz oldu mu?

Allah için bir haramdan yüz çevirdiğinizde, “deli” bakışlarını üzerinize çektiğiniz?

Sahih akideyi amele döktüğünüzde “aşırı” diye isimlendirildiğiniz oldu mu?

Allah için red ettiğinizde inatçı olmakla suçlandığınız?

Çağdaş(!) devrin bedevi adamları olarak lanse edildiğiniz oldu mu?

Şeytanın Allah ile aldatarak ümmeti bölük pörçük ettiğine tanık oldunuz mu?

Havf ve Reca’da mutedil olmayı unutanları gördüğünüz oldu mu?

Kuran ve sünnet çizgisinde olduğunu umduklarınızın sizi hayal kırıklığına uğrattığı?

Allah için samimi olanların sayısına kolaylıkla malik olduğunuz oldu mu?

Hiç… İmanınızın zayıflığı karşısında ezildiğiniz oldu mu?

Nefis-heva ve heveslerin aldatmacasında galip geldiğiniz oldu mu?

Yakin edinenlerden, “hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayan” olgun akıl sahiplerinden olmayı umduğunuz oldu mu?

Şuan nerdeyim ve ne yapıyorum diye üzülerek kendinizi sorguladığınız oldu mu?

Birçok hayırdan mahrum kaldığınızı, yarışta arka saflarda oyalandığınızı fark ettiğiniz?

Bazen… geç kaldığınızı düşündüğünüz oldu mu?

Sabah namazını Rasul as ile kılarım düşüncesiyle bir namaz vakti kadar arkadaşlarından geç yola çıkan sahabe gibi, Uhud dağı kadar hayrı kaybettiğinizi anladığınız oldu mu?

Şeytanın sağdan yaklaşarak size kaybettirdiklerine ardından baktığınız?

İçinizdeki Firdevs özleminin her geçen gün bir çığ gibi büyüdüğünü fark ettiğiniz?

Dünyanın kıymetsizliğine, ahireti değiştirmediğiniz oldu mu?

İmanın zirvesine talip olduğunuz, en güzel ölümü temenni ettiğiniz oldu mu?

Ve ısrarla duaya devam ettiğiniz?

Dünyada bir ağaç altında dinlenip de yoluna devam eden bir yolcu gibi olmayı umduğunuz oldu mu?

Hiç.. yüzleri ayın on dördü gibi olan, cennete ilk girecek olan yetmiş bin kişiden olmayı arzuladığınız oldu mu?

Allah’ın arşına en yakın cennette ikamet eden bahtiyarlara karışmayı umduğunuz?

Ahirette gördüğü nimetten ötürü tekrar tekrar dünyaya dönmeyi ümit edenlerden olmayı istediğiniz oldu mu?

Hiç yaradılış gayesine uygun fıtratla yalnızca O’na yöneldiğiniz oldu mu? Ben Rabbime gidiyorum deyip, her şeyden geçtiğiniz?

Yalnızca O’nun rızasıyla huzura erdiğiniz?

Tastamam bir teslimiyetle her durumda tevekküle sarıldığınız oldu mu?

Hiç.. imanınızın zayıflığını hissettiğiniz oldu mu? Ve bu hususta O’ndan yardım dilediğiniz?

Allah’ın dilediğine dilediği kadar ihsan etmesinin ümidine sığındığınız oldu mu?

Kırık dökük amellerinizle bir arpa boyu kadar dahi yol alamadığınız?

Yerin ve göğün sahibi, hazineleri geniş olan’dan; sonsuz rahmetini umduğunuz oldu mu?

Önde gidenlerden olmayı, kabir azabından salim olmayı dilediğiniz?

Zorluklar nispetinde derecesi yükselecek olanın bilinciyle sabrı kuşandığınız oldu mu? Er-Rauf olandan bu hususta kolaylık dilediğiniz…

Hiç… Nuru önlerinden ve sağından koşanlardan olmayı istediğiniz oldu mu?

Es-Selam olan’ ın sizi selamete çıkaracağını beklediğiniz?

El-Fettah olanın hayrı üzerinize yaymasını dilediğiniz?

Hiç… Bir kader üzere akıp gittiğinizi hissettiğiniz oldu mu?

Bir kader üzere sürüklendiğiniz…...



Beyza Balcan - 10/06/2009
beyzabalcan@gmail.com
Facebook: Beyza Balcan

Eleştiri ve yorumlarınız için Allah razı olsun...

Zamanı gelmedi mi?

Zamanı gelmedi mi?

(Asra yemin olsun ki insan gerçekten ziyandadır…Asr/ 1-2)

Doğduk, büyüdük ve yaradılışımız üzere döndürülüyoruz…ama vakit daralıyor ve kaçınılmaz bir sona doğru yaklaşıyoruz…

Her geçen gün, ötekini hızlıca kovalıyor. Durdurulması, ya da geriye akıtılması mümkün olmayan bir nehir gibi, zaman; ellerimizden su gibi akıp gidiyor.

Ta ki ahirette karşımıza “Gençliğini nerede tükettin, zamanını nerede harcadın?” sorusuyla, tüm dehşetiyle dikelene dek…

Peki ya her an ölüme daha çok yaklaşırken, topraklar üzerimize bir bir atılırken;

Zamanı gelmedi mi şaha kalkmanın? Allah için kılıç kuşanmanın? Zulmü ortadan kaldırıp ve fitneyi yeryüzüne boğmanın?

Zamanı gelmedi mi artık uyanmanın? Gafleti uykuya daldırmanın? Ayağına dolanan dünyayı, Ahiret karşılığı satmanın?

Zamanı gelmedi mi Allah’tan korkmanın? Takva ile azıklanmanın? Tüm şerleri bırakıp, iyilikte yarışır olmanın?

Zamanı gelmedi mi tağutları yıkmanın? Tevhidin sancaktarı olmanın? Şirkin pisliğinden sıyrılıp ve imanın tadına varmanın?

Zamanı gelmedi mi infakta bulunmanın? Ve eksiksiz artırmanın? Cimriliği emreden nefsini, cömertliğin lezzetiyle yıkmanın…

Zamanı gelmedi mi korkaklığı söküp atmanın? Cesareti kınından çıkarmanın… Bahaneler girdabından kurtulup, ticareti karla kapatmanın?

Zamanı gelmedi mi sorumluluk almanın? Ve çağrıya kulak kabartmanın? İmanın zirvesine uzanıp, ve Firdevs’in özlemiyle coşmanın?

Bir oyun ve eğlence, az bir geçimlik olan; Allah katında bir sineğin kanadı kadar dahi değeri olmayan dünya hayatından yüz çevirip; kalıcı olan, geçici olmayan ahiret hayatına hazırlık yapmanın?

Asıl derece ve mevkilerin takva ölçüsüyle belirleneceği, içinde hiçbir bıkkınlık olmayan; daha önce hiçbir gözün görmediği güzelliklere sahip olan yüksek cennetlerde sonsuz sevinçle yaşama arzusunda olmanın?

“İman edenlerin Allah’ı zikretmekten ve inen haktan dolayı kalplerinin saygı ile ürpermesinin zamanı gelmedi mi?...” Hadid 16

Daha zamanı gelmedi öyle mi?

Hadi acele et… Vakit daraldı…

Beyza Balcan -10.05.2009
beyzabalcan@gmail.com
Facebook: Beyza Balcan

Barack Hüseyin Obama…

Barack Hüseyin Obama…

Amerikanın yeni siyahi yüzü…

Gerek seçim propagandası süresince gerekse sonrasında hakkında birçok spekülasyonlar yapıldı…

Kimine göre Bush’un çökerttiği ekonomiyi canlandıracak, ekonomik krizi aşıp Amerikan halkını layık olduğu yaşam seviyesine çıkaracaktı… ama yeni sömürülerle, ama yeni saldırılarla ama öyle ya da böyle… (belki birkaç sosyalist dışında) nasıllığı umurlarında da değildi…

Kimine göre Müslüman’dı ve kimliğini gizliyordu. Dedesinin Müslüman olması bu iddiayı destekler nitelikteydi. Gerçi aynı mantıkla annesi de hristiyandı. Ama bu çelişki yüklemek istedikleri misyonu gölgelemeye yetmedi, duygusallık her anlamda galipti…

Kimine göre de mehdiydi. Akideyle takiyyeyi özdeşleştirenlerin bir derece ileri adımla attıkları komik bir iddiaydı. O bahsi geçen kurtarıcıydı ve kurtulmaya ramak kalmıştı…

Kimine göre de sadece bir kuklaydı… Tipinin, renginin, ırkının, dininin hiçbir önemi yoktu. Barışı haykıran, umudu aşılayan, saldırganlığı kaldıran bir edayla yapılan açıklamalara karnı toktu… Artık bu yalanlara tahammülü de yoktu…

Zira vaat ediyor… Ve vaatlerinde kanlı politikasını kusuyordu…

Bir Yahudi devletinin kurulması gerektiğinden dem vuruyor, İsrail’in siyonist saldırgan politikasına arka çıkıyordu… Irak işgalinin yanlış olduğunu savunmuyor aksine Irak ve
Afganistan işgallerinde başarısızlıklarının nedenini kendi stratejisine göre belirliyordu. Ve Iraktan askerlerini çekip, Afganistan’a asker yığarak başarıya ulaşacaklarını iddia ediyordu…

Ermeni soykırımını Müslümanların gerçekleştirdiğine dair kanaatini açıkça ifade ediyor ve Ermenilere söz veriyordu…

Ama yine de bu vaatlere kulak tıkayıp, göz yumanlar sahrada su hayalleri kurmaya devam ettiler… Kaçınılmaz gerçekle yüzleşmediler…

İşte şimdi Obama… Ülkemi ziyaret ediyor

Görünüşündeki renk farklılığını ve ailesindeki din mozaiğini kullanarak Bush’un kanlı politikalarından farklı bir çizgiye sahip olduğunu ısrarla ikrar ediyor ve “İslamla savaşmıyorum” diyor…

" İslam’la savaşmıyorum ” Ermeni sınırını açın ve onlarla iyi ilişkiler kurun. Tıpkı Viyetnam’da bize yapılan zulüm gibi sizde yaptığınız soykırımı kabul edin…

“ İslam’la savaşmıyorum ” Heybeliada’daki ruhban okulunu tekrardan eğitime açın…

“ İslam’la savaşmıyorum ” İsrail Filistin ilişkilerinde Hamas’ı silah bırakmaya ikna etmelisiniz ki; Yahudiler daha çok köyü basıp, daha çok çocuk-kadın öldürsünler ve daha çok esir alsınlar…

“ İslam’la savaşmıyorum ” Cumhuriyetinize sımsıkı sarılmalı ve demokrasiyi yaşatmalısınız ki bizler de yaşayalım. Yoksa çıkarlarımızı tehlikeye atarsınız… Yoksa bizim köleliğimizden çıkarsınız…

Ve Obama “ İslam’la savaşmıyorum Müslüman müttefiklerimiz var ” diyor. İslam’la savaşmamasının deliline de bakın hele… O zaman Bush’da İslam’la savaşmıyordu ki!? Zira onunda mürted Karzai ve Maliki müttefikleri vardı!

Evet; Obama ülkesinde ikinci sınıf vatandaş muamelesi görenlerin destekçisi olarak, alçakgönüllü tavırlarıyla, kibirli küstah Bush’tan ayrılıyor… Ama bence daha tehlikeli

Çünkü O haçlı zihniyetli, katletme siyasetine sahip sömürgeci Amerika Birleşik Devletlerinin sadece değişen yüzü… hatta değişen rengi

Yalnız arada bir fark var. O da Bush’un açıkça düşmanlığını güttüğü tavrın aksine, O işini daha münafıkça yapıyor…

Ve şimdi kanlı dosyalarıyla… burada

Nedeni açık, Afganistan’da içine düştükleri cehennemden çıkamadıkları için birlikte yanma arzusuyla Türkiye’nin de müttefikliğini istemek…

Çünkü Avrupa birliği ülkeleri Afganistan’a adam göndermekten ve onların cehenneme intikalinden sıkıldı. Hatta Obama’nın Afganistan’a asker yığma planlarına peşinen “biz yollamayacağız” diye rest çeken devlet başkanları da oldu…

Eee malum adı İslam olan devlet başkanlarının diğer dindaşı oldukları devlet başkanlarından daha büyük bir sevgiyle onları kucakladıkları bilinmektedir… Hatta salyalarını akıttıkları

Uzağa fırlattıkları topu büyük bir sadakatle getirecek yeni bir isim gerekti…İşte şimdi burada…

Haydi T… yakala ve getir!

Beyza Balcan / 7.09.2009
beyzabalcan@gmail.com
Facebook: Beyza Balcan

Bir Memleket Düşünün…

Bir Memleket Düşünün…

Bir memleket düşünün; sokaklarında güvenle dolaşamadığınız…

Hırsızlığın, ahlaksızlığın, anlık dahi bakmaya güç yetiremediğiniz yüzlerin kol gezdiği…Bir memleket düşünün; caddelerinde tedirgin olduğunuz…

Fuhşun, zinanın kalplerinize darlık veren görüntüsü ile karşılaştığınız…

Bir memleket düşünün; faiz bataklığında yüzen ve rüşvetin havalarda üşüştüğü…

Bir memleket düşünün; sözde adalet dağıtan mahkemelerinde süründüğünüz…

Bir memleket düşünün; kardeşi düşman yapan, milliyetçilik tohumları atan…

Bir memleket düşünün; adam öldürenlerin, uyuşturucu ticareti yapanların hapishanelerine sığamadığı… ve bir çoğunun da sokaklara yığıldığı…

Bir memleket düşünün; işlerini Allah ve Rasul’üne döndüren takvalıların horlandığı… ve gerekirse hapse tıkıldığı…

Bir memleket düşünün; bir zamanlar ezanı Türkçeleştirilen, Kuran’ı toplattırılan…Dine bağlılığı yobazlık, örümcek kafalılık olarak lanse edilen…

Bir memleket düşünün; herkesin kendisini ilah edindiği…Ne için yaratıldığını unutan, işlerinde; Allah ve Rasul’üne danışmak yerine aklına, nefsine başvuran bir halkın yaşadığı…

Bir memleket düşünün; helalleri haram, haramları helal kılan…Bir memleket düşünün; dini inançları tersyüz edilmiş ve kavramları boşaltılmış…

Bir memleket düşünün; Allah’ı unutan ve Allah’ın da onlara kendisini unutturduğu…

**

Ve Bir Rasul düşünün; vallahi hırsızlık yapan kızım Fatıma dahi olsa, elini keserdim diyen,

İçkinin yasaklanmasından sonra içki tulumlarını bıçakla kullanılamaz hale getiren ve bu konudaki hassasiyetini gösteren,

Zinanın cezasını öğreten ve bizzat uygulayan,

Miras hukukunu en güzel şekilde gösteren,

Faizin ayakları altında olduğunu belirten,

Kan davalarını kaldıran,

Ticaret ahlakını öğreten,

Yahudiler ve müşriklerle olan münasebetlerinde şeri hükümleri esas alan,

Boşanma ve evlenme hususlarında, hatta uçan kuşun kanadından dahi haber veren…

Ve bir memleket düşünün; VAHYE YÜZ ÇEVİRMİŞ…

Egemenliği ve hakimiyeti alemlerin Rabbi olan Allah’tan alıp, yeryüzünde bozgunculuk çıkaran insana veren bir sistemi getirmiş…

"İnsanlar arasında, Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmet!Sakın onların (insanların) heva ve heveslerine uyma" ( El Maide Sûresi: 49)

“Hüküm (hakimiyet ve egemenlik)sadece Allah’ındır. (Yusuf 40)

Şimdi de aynayı kendinize çevirin, eleştirisini yaptığınız toplumu irdeleyin

Böyle bir toplumun oluşmasının ve her geçen gün daha da kötüye gitmesinin sebeplerini…

Bakın da söyleyin kendinize; bir payınız yok mu sizin?

Şimdi kalkın ve;

Fuhşun devamı, genelevlerinin meşru kalması için,

Zinanın çoğalması için,

Hırsızlığın artması için,

İçkinin serbestçe satılması için,

Birahane, kumarhanelerin işletilmesi için,

Kamusal alanlarda Allah’ı terk etmek için,

Rızk kaygısı ile Allah’ın emirlerini çiğneyip başörtülerinizi açmak için,

Okullarında ilk insanın çocuklarınıza, konuşmayı dahi bilmeyen mağara adamları olarak öğretilmesi için,

Kendisinde şüphe olmayan Kuran’ın öğretilerini rafa kaldırmak için,

Üniversitelerinde ilmi ilerlemeden ziyade, ahlaki çöküntünün artmasına olanak sağlayan sinemaların, tiyatroların yaygınlaştırılması için,

Kültürü; ahlaksızlık, çıplaklık olarak algılamak için,Uyuşturucunun, boşvermişliğin, boşlukta olan gençlerin, intiharın çoğalması için,

Evlerimize kadar sokulan tvlerde dinimizi aşağılayanların saltanatlarına tuz biber ekmek için,

Rtük’e bizden(!) birileri gelmesine rağmen daha da ahlaksızlaşan –tabiri caizse-kanalizasyon kanallarını andıran pislikleri evlerinize akıtmak için,

Faiz bataklığında boğulmak için,

Ülkenin menfaati doğrultusunda dış güçlerle dostluk kurmak için,

Ve mazlumların üzerine yağan bombalara üs sağlamak için,

Gidin sandık başlarına!

Ve şirkinize şehadet parmağınızı şahid kılın…

Unutmayın ki bu kötü gidişin müsebbiplerinden biri de sizsiniz… ve bu batık sistemin müdavimi siz!

Ve yarın muhakkak Allah’ın huzurunda hesap vereceksiniz……

Beyza BALCAN

10 Mart 2009

beyzabalcan@gmail.com
Facebook: Beyza Balcan

Yıkık Sistemin Hükmünü Mü Arıyorlar?

Yıkık Sistemin Hükmünü Mü Arıyorlar?

Demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti yaklaşık seksen yıllık bir geçmişe sahip…

Bu taze sistemin bu kadar çabuk kabul görmesinin nedenini araştırdığımızda; demokratik bir sistemin gayet demokratik bir şekilde ülkemize sokulduğunu görürüz(!).Hatalarıyla, isabet ettikleriyle hilafet devleti sistemine sahip olan bir imparatorluğun, nasıl çalınıp çırpılan bir kuş yuvasına çevrildiği gerçeğiyle karşılaşırız.

Masum halka kendi medya -gazeteler, radyo- unsurlarıyla kabul ettirmeye çalıştıklarını, fakat getirilmek istenen sistemin küfür olduğunu algılamaya güç yetirenlerin halkı direnmeye ittikleri gerekçesiyle İstiklal mahkemelerinin kurulduğunu görürüz.

Ve bu mahkemelerde küfrün her çeşidine(anayasanın kabulü, şapka kanunu, kılık kıyafet kanunu, hilafetin kaldırılması) La diyen alimlerin bir bir nasıl katledildiklerini görürüz.

“Din hatırlatmadır” hadisi gereğince katledilen binlerce alimin verdiği direniş mücadelelerine tanık olalım. Tanık olalım da arifesine yaklaştığımız yerel seçimlerin-tüm demokratik seçimlerin- özünün, kanlarımız üzerine nasıl bina edildiğine şahid olalım…

Allah’ın asla affetmeyeceğini bildirdiği şirk bataklığına saplanmak gibi olası bir hatadan kendimizi sakınalım…

Düşmanımızın kahraman olarak öğretildiği sonradan yazılan sahte tarihleri yıkalım… Bize unutturulan gerçek tarihimizin perdesini aralayalım… Masumca belleklerimize yerleştirilen “ demokrasi “ batıl sisteminin, yine masum idam sehpalarıyla nasıl geldiğini hatırlayalım… Ve tüm ilim kitaplarının yakılarak yok edildiğini, nasıl cahil bırakıldığımızı yad edelim…

“Onlara her hususta muhalefet edin” diyerek ümmetini sürekli uyaran bir peygamberin takipçileri olan bu alimler; günümüzde hastalık haline gelen hadisleri önemsememe, uygulamama gibi ya da “bir hadise uymasam ne olur sonuçta sünnet “ çarpık mantığına sığınmamış, bu uğurda sürgün edilmiş ve idam edilmişlerdir.

Kendilerine dayatılan küfür sisteminin sindirilmesine çanak tutan “batılılaşma” hareketinin tehlikelerini anlatmaya çalışıp, “Bir kavme benzemeye çalışan onlardandır” düsturunca şeran bunun yasak olduğunu ifade etmişlerdir… Ve demokratik bir şekilde susturulmuşlardır(!)…

İşte… İnsanları tekbir kişinin ya da bir halifenin ya da bir grubun egemenliğinden çıkarıp, kendisini kendisinin yönetmesi, yasaması ve yargılaması anlamına gelen demokrasiyi böylece dayattılar…

Daha açık bir ifadeyle; egemenliğin kayıtsız, şartsız Allah’a ait olduğu buyruğuna muhalefet ederek; bu hakkı sözde halka verdiler. Yani Allah’ın uluhiyyet tevhidini ortadan kaldırıp, yalnızca rububiyyet tevhidini kabul ettiler ve ettirdiler. İlah ve Rabb kavramlarını karıştırıp, aralarındaki farkı bilmeyen ya da bildiği halde anlatmayan din adamları seçtiler...

Rejimi tehlikeye sokan bütün din unsurlarını yok ettiler… Egemenliklerine gölge düşüren kaideleri dinden aforoz ettiler…

Hükmün yalnızca kendisine ait olduğu ve hükmüne kimseyi ortak etmediği bildirilen, Hakim olan Allah’ın dinine sırt çevirdiler… Ve böylece La ilaheillallah yerine La Rabbe ilallah diyen cahil bir nesil inşa ettiler…

Mekkeli müşriklerin cahiliye devirlerini okudukça nasıl kabul etmemişler? Şirki nasıl ayırt edememişler de Allah’ı birlememişler… Bu kadar kolay(!) bir amelle kurtuluşa çağıran bu güzel dine neden tabii olmamışlar? Diyerek hayretlerimizi belirtiyoruz… hatta belki de onları şiddetle kınıyoruz.

Belki de bunları söylerken ne kadar basiret sahibi olduğumuzu düşünerek gururlanıyoruz…

Ama sadece bu kadar düşünüyoruz… Onları haksız yermemek adına daha derinlere dalmaya gerek duymuyoruz…

Onları taştan yapılmış putlara tapan putperestlerle karıştırıyoruz…

“Yeri ve göğü kim yarattı? diye sorsan şüphesiz Allah ” diyerek cevap veren Mekkelilere neden müşrik dendiğini sorgulamıyoruz… Ya da yeryüzü meseleleri için oluşturdukları Darun Medve meclisine tabi olmaya hatta başbakanı olmaya çağrılan Rasul’ün şiddet dolu cevabıyla titremiyoruz…

Ve günümüz meclisleriyle bu benzerlikleri bağdaştıramayacak kadar aydın görüşlüyüz… Gözlerimize zorla yerleştirilen at gözlüklerini, son model teknoloji harikası zannederek takınıyoruz…

Bununla da kalmayıp; eşitlik, esneklik, barış, çağdaşlık, düşünce özgürlüğü vs. kavramlarıyla yoğrulmuş olduğu iddia edilen ve laik(dinsizlik) temeller üzerine yükseltilmiş bu yıkık sisteme tabi oluyor ve bunu da Allah’ın rızasını kazanmak mantığına sığınarak yapıyoruz…

Onları esefle kınadığımız halde içinde bulunduğumuz küfür sistemine sahip çıkıyor, gayet doğal bir şekilde demokrasiyi sindiriyoruz…Allah’ın hükmünü batmaya yüz tutmuş delik bir gemide arıyor ve sağa çıkacağımızı umarak gemiye binmeyi maharet sayıyoruz…

Çünkü biz; zorla dayatılan bu yıkık sistemin, öz dinine yabancılaştırılmış kurbanlarıyız…

Çünkü biz; peygamberliğinin yarısını -10 yıl Mekke dönemi- tevhidi anlatmak, ve diğer yarısını da buna karşı çıkanlarla; dini yeryüzüne hakim kılmak için savaşmakla geçiren bir direnişçinin, devrimcinin davasını anlayamamış ümmetiyiz…

Çünkü biz; kendisi anıldığında akıtmakla bitiremediğimiz gözyaşlarımızı boşa döküyor, bunlarla amellerimizi ıslatmıyoruz… O(sav)’nu güllerle anarak, itaat ettiğini sanan gafilleri oynuyoruz…

Çünkü biz; her işte Allah ve Rasul’ünün hükmüne başvurup bundan razı olmak yerine, batılın hükmüne tabiiyiz…

"Onlar hala cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar?" –Maide 50-

Çünkü biz; iman etmenin ilk şartı olan ‘tağutu red’ basamağına çıkmaya çalışmıyoruz… -onların ifadesiyle- egemenliği göklerden yere indirenlerle mücadele etmiyoruz…

Çünkü biz; yaşamayı sevenlerle beraber olmayı seçiyor; ölmeyi seven Müminlere buğz ediyoruz…

Çünkü biz; Safımızı kaybetmişiz, zorla tıkıştırıldığımız bir labirentte dönüyoruz…

Çünkü biz; Maşası olduğumuz bu yıkık sistemi, elden ele taşıyoruz…

Yakın ya da uzak tarihten sadece birer örnekle; batıl sisteme karşı çıktıkları için idam edilen, ya da Allah dışında diğer hüküm sahiplerini de tanıması için putları dayatılan batıl sistemlere-Mekkeli müşrikler için Uzza, günümüz için Atatürk inkılap ve ilkeleri- söz ile dahi boyun eğmeyen ve İslam’ın ilk şehidleri olan Yasir ailesine kadar baktığımızda acaba hala kendimizi dünyanın en zeki insanları zannedip; çağa(!) entegre olmuş ve “ben demokrat bir insanım” diyerek onu içselleştirecek kadar körleşe bilecek miyiz?

Acaba bu kokuşmuş sistemle birlikte batmaya bu kadar gönüllü olabilecek miyiz?

Ya da bu kokuşmuş sistemin içinde eriyip, bitmeyi hala talep edebilecek miyiz?

Acaba şeri sistemle yönetimi yeryüzüne hakim kılmayı amaç edinen bizlerin, bu hususta nebevi yönteme başvurmamız gerektiğini akledebilecek miyiz?

Ya da batıla bulaşmış bir hakkın safiyetinden bahsedebilecek miyiz?

Acaba şeytanın yoluna uyup da, selametle Allah’a çıkacağımızı iddia edebilecek miyiz?

Veyahut da çetin imtihanın farkına varıp, basiretleri paslanmış bir ümmetin dirilişi için Ölebilecek Miyiz?

Bugün ya da yarın semeresini alacağımız bir uyanışın tohumlarını ekebilecek miyiz?

Tek başına kurtuluş savaşını yenen ata(!)’ nın takdire şayan azmiyle, bizler de az zamanda çok şeyler yapabilecek miyiz?

Bir gün de karanlıklara batırılan bir milleti, aydınlık bir günün sabahına Çıkarabilecek Miyiz?…

Beyza Balcan
beyzabalcan@gmail.com
5 mart 2009
Facebook: Beyza Balcan

Seni anlamamı bekleme benden…

Ülkemin küçüğünden Afganlı kardeşine hitaben;

Seni anlamamı bekleme benden…

Laik bir ülkede doğdum ben... laik sistemin okullarında büyüdüm

Bize yakın tarih anlatılırken, doğuştan borçlu olduğum bir ülkeyi öğrendim… adı Amerika’ymış… tüm dünyanın gücü onun elindeymiş, o ne yaparsa haklıymış… Hiçbir ülke ona karşı koyamaz, itaat etmek durumundaymış…

Birde demokrasiyi öğrendim ben… O da özgürlükmüş, haklarımızı bize geri veren, bizi koruyan, eşitlikle yoğrulmuş en güzel sistemmiş...

Bu sistemi bize yine Amerika kazandırmış… hatta demokrasiyi en güzel taşıyan da kendisiymiş zaten…

O yüzden olsa gerek; demokrasi özgürlükmüş ama yine de biz Amerika ne derse, ne isterse onu yapmak zorundaymışız…

Özgürlükmüş ama yine de ülkemizin zenginliklerini onun izni olmadan, ona komisyon vermeden kendi başımıza işleyemezmişiz…

Özgürlükmüş ama bu onun kayıtsız şartsız her konuda haklı olmadığını bize göstermezmiş…

Özgürlükmüş ama eğer onun canı isterse herkes aynı renk forma bile giymek zorunda kalabilirmiş…

Özgürlükmüş, ama Amerika’nın çıkarlarını da kimse göz ardı edemezmiş… ithalatta ihtiyacımız olmasa dahi dışardan mal almak durumundaymışız. Doğu illerine Yahudi tohumlarını ektiren de zaten bu zihniyetmiş…

Özgürlükmüş ama yine de ülkemizin askeri alanda çalışmalar yapması yasakmış… özellikle de nükleer çalışmaları ondan başkası yapamazmış…

Hatta bize bombalarla saldırsa bile “muhakkak bir sebebi “ varmış... Evlerimizi başımıza yıksa, anne-baba, kardeşlerimizi öldürse hep bizim iyiliğimiz içinmiş, biz özgürleşelim diyeymiş…

Bunu şimdi anlayamazmışız, büyüyünce anlayacakmışız, ya da ölünce… Şimdi ona şükran olmamız gerekliymiş… gerisini hiiç kurcalamamalıymışız

Ama üzülme biz yine de özgürmüşüz…

Özgürmüşüz ama bunun da bazı kuralları varmış. Mesela ancak Amerikanın özgürlüğünün bittiği anda bizimki başlarmış… Ya da çıkarlarının…

Laik temeller üzerine kurulan ülkelerin askeri kanatları da aslında ona üs sağlamak içinmiş… ya da özgür toprakların, askerlerini en güzel şekilde ağırlaması içinmiş… Eğitilmeleri için… bize daha çok özgürlük taşımaları için…
Amerika kendisi demokrat olduğu için, herkesin de öyle olmasını istermiş… Bizim ülkemiz ile de bu hususta yakın ilişki içersideymiş… hem özgür, hem de laik bir ülke için…

Laiklik de özgürlükle bağlantılı imiş zaten… Hatta ikisi bir araya gelince, biz düşüncelerimizde dahi özgürleşmişiz…

Öyle dedimse, her düşündüğünü de söyleyemezsin tabii… Düşüncelerin ancak onun düşünceleri ile paralelse konuşabilirmişsin, yok değilse işte bu senin aşırılığındanmış… Ee her aşırılığın da bir cezası varmış…

Ama üzülme biz yine de özgürmüşüz…

Hem özgürlüğümüz için bize özel hapishaneler bile yapılmış… Özgürlüğün her çeşidini tattıran eğitmenlerle beraber… Meşhur Guantanamo’yu duymayan mı kalmış? Diğerleri ise işte o tam bir muammaymış…

Hmm unutmadan Amerika sadece özgürlüğü değil, barışı da savunurmuş… zaten dilinden de düşürmezmiş… Hem bu bizim dinimizin de emriymiş… “Kısasta hayat vardır” ayeti görmezden gelinmiş… Böylece herkes oturarak imanın zirvesine geçmiş… Böylece herkes kendince bir yol edinmiş…

İşte böyle… Biz barışı savunmalıymışız, ama o hep saldırmalıymış… Biz ilimde ilerlemeliymişiz, ama o askeri gücünü artırmalıymış… Ya ne kadar da zan sahibisin, bu yarın bir gün seni de korumak içinmiş?!

Savaşmak her baba yiğidin harcı değilmiş ancak ona yakışırmış… öyle savaşmak dedimse kendi topraklarında değil haa… savunma savaşını ona karşı ancak başkaları yaparmış…
İlk saldıran hep o olmalıymış… Ee o kadar da hakkı olsun canım, borçlunun borç sahibine direndiği nerde görülmüş?

Bunları ben nereden mi öğrendim? Dedim ya ülkemin okullarından, birde Amerika’nın sunduğu medyadan… Medya deyip geçme, o kadar etkiliymiş ki, kişi gözüyle görmüş dahi olsa medya onun aksini iddia etse onu bile ikna edermiş… Hem inanmamak da neyin nesiymiş? Araştırmak mı? Çok da banelmiş…

“Onun ülkesine saldıran, -askeri üs bile olsa- teröristmiş, ama kendisi sivil halkı atari oynar gibi eğlencesine dahi vurabilirmiş”… Neden mi? Bunu artık anlamış olman gerekirmiş…

Öyle ki zamanla bunu Müslümanlar bile benimsemiş… artık o değil, bu görevi bizimkiler yüklenmiş… savunma cihadını bile çok görenler türemiş… Hem mallarını, canlarını, ırzlarını korumak da neyin nesiymiş… Karşı koymak mı? Çok da hazinmiş… (komikmiş)

Hani demiştin ya Filistinli çocukları bağırlarına basanlar bizi görmezden geliyor? İsrail’i kınayanlar hatta karşısına çıkıp haykıranlar bize kulak tıkıyor… sadece bizi değil, ıraklı çocukları da bu ateş yakıyor… Anlamıyorum… aynı zulüm nasıl farklı yansıyor?

Dedim ya; İsrail son katliamında Amerika’ya sürpriz yapmak istemiş… işte bu cesaretle herkesin sesi biraz da çok yüksek çıkıyor…


Hem seninki de laf mı, savaşın da bir meşruiyeti var… Amerika’nın yasallaştırmadığı bir savaş mı var?

Dedim ya… insaflı ol… ve biraz anlamaya çalış

Meşru olduğu sürece… Sen bizden yardım bekleme…

Demoktarikleşemediğin sürece… Seni yandaş edinmelerini bekleme

Zilleti seçmediğin sürece… Yaşamayı bekleme

Direndiğin sürece… Ilımlı hocalardan -destek- fetva bekleme

Özünden vermediğin sürece… Almayı bekleme

Özgürleşemediğin sürece… Seni anlamamı bekleme benden

Beyza BALCAN - 22-02-2009
beyzabalcan@gmail.com
Facebook : Beyza Balcan

Yahudiler… Ahit Tanımaz İmansızlar!

Yahudiler… Ahit Tanımaz İmansızlar!

O Yahûdiler, her ne zaman bir ahd üzerine anlaşma yapmışlarsa, içlerinden bir topluluk o ahdi bozup atıvermedi mi? Hattâ az bir topluluk değil, onların çoğu ahd tanımaz îmansızlardır. (Bakara/100

Yahudiler… Öncesi, sonrası, bugünü ve yarını, hiç değişmeyen bir kararlılıkla, kinle, öfkeyle katliamlarını kusmaya devam ediyorlar…

Yahudiler… Allah’ın kendilerine birçok nimetler vermesine rağmen, nankörlükle yüz çeviren “Sen ve Rabbin gidin savaşın!” diyerek peygamberleriyle alay eden lanetli bir kavim…

Yahudiler… Kendilerine gönderilen peygamberleri, kimini testereyle, kimini çarmıha gererek (gerdiklerini zannederek) bir bir öldüren, aşırılıkta ileri gitmiş azgın bir kavim…

Yahudiler… Kitaplarında apaçık deliller bulunmasına rağmen, gururlarına yediremedikleri son Peygamberi inkar edip, tahammülsüzlüklerini kusan nasipsiz bir kavim…

Yahudiler… Bizim ezeli ve ebedi düşmanlarımız… Unuttuğumuz; ya da bizlere unutturulan kan davasını gütmeye tüm hızıyla devam ediyorlar…

Yahudiler… Dünüyle bugünüyle yarını ile bizim değişmez düşmanlarımız…

Onları yakından tanıyan, onlarla komşuluk, ticaret, anlaşma yapan Rasul as’ın hayatından kesitlerle tanıyalım öyleyse…Öğrenelim bir bir… Nasılmış Yahudiler? Ve şuan Nasıllar?

Yahudiler… Medine’de önüne geçemedikleri çoğunluğun hidayetiyle sarsıldılar. Ve istemeyerek de olsa İslam devletine boyun büktüler. Ve anlaşma yaptılar Rasul (as) ile… Ülkeyi birlikte savunmak ve birlikte barış içinde yaşamak üzerine…

Yahudiler… Sadık kalmadılar ahitlerine hatta daha da ileri gittiler. Bölgeyi bir iş için ziyaret eden Rasul as’a suikast girişiminde bulundular… Hicivli şiirleriyle sıyırdılar dillerini… ve bir Müslüman kadına sarkıntılık ettiler, onu koruyan bir Mümini de şehid ettiler…

Yahudiler… Medine’de Müslümanlarla birlikte yaşamalarına rağmen, yaptıkları anlaşmaları ısrarla fes ederek onlara ihanet ettiler… Medine’yi birlikte koruyacaklarına dair söz vermelerine rağmen, her savaşta hançeri arkadan vurdular… Sıkıntılarla, açlıkla, soğuklarla bir ay aralıksız süren Hendek savaşında kopardılar iplerini… ve kustular kinlerini.

Yahudiler… Zannettiler ki karşılarındaki merhamet yüklü Müslümanlar nasılsa onları tekrar bağışlarlar ve onlarda hainliklerine devam ederler. Ama unuttular ki Müslüman aynı yerden iki kere ısırılmaz. Unuttular ki zalimler; aynısıyla muamele görecekler!…Ve o ahlakı en güzel olanın önderliğinde ve Allah’ın emriyle yola çıktılar… Tüm erkek Yahudileri katletmek, onları hem dünyada hem de ahirette zelil kılmak için!... Evlerini başlarına yıkmak, hatta bahçelerinin bir kısmını bozmak, eşlerini hizmetçiler kılmak için…

Beni Kaynuka Yahudileri… sağlam kaleleri, evleri ve bahçeleriyle övünen kibirli bir kavimdi… Önce İslam’a davet edildiler. Bunu şiddetle reddederek sağlam kalelerine sığındılar… Bir ay kuşatma altında bırakıldılar, Allah’ın emriyle gözlerinin önünde çok övünüp, kibre kapıldıkları muhteşem bahçelerinin bir kısmı bozuldu… Ve bir ay kuşatma altında savaştılar. Artık güçleri kalmamıştı… kendi kavimlerinden onları gözeteceklerine inandıkları eski bir Yahudi’yi hakem olarak talep ettiler… Sad Bin Muaz (ra)

Hendekte aldığı yaraya aldırmadan getirildi Sad (ra)… ve Yahudilerden hükmüne uymaları konusunda teyit aldı… Ve Rasul as. övgüsünü kazandığı, ilikleri donduran şu muazzam hükmünü dinledi herkes.. ve Yahudiler donakaldılar…

"Benim hükmüm odur ki, akil ve baliğ olan bütün erkeklerin boynu vurulsun! Kadınları, çocukları esir alınsın, malları da Müslümanlar arasında taksim edilsin!"

Hüküm Müslümanları sevince, Yahudileri ise hüzne boğdu. Ve ahlakı en güzel olan Muhammed (sav) : "Sen, onlar hakkında Allah-u Teala’nın yedi kat gökler üstünde, Levh-i mahfuzdaki hükmüne uygun hüküm verdin!" buyurarak takdirlerini bildirdiler.

Ve hüküm uygulandı…

Şimdi insanlar arasında en doğru sözlü olan, Allah’ın ayetleriyle tasdik ettiği “O kendinden konuşmaz” dediği Rasul (as)‘a mı şaşıyorsunuz? Azgınların, anlaşmalara uymayanların ve bir Müslüman hanımın iffetine el uzatanlara canlarıyla savaş açan Rasul (as)’a mı şaşıyorsunuz? Şaşıyorsunuz da hala bedenle cihad olmaz lakırtıları mı dolanıyor dillerinizde? Azgınların sonuna hükmeden ve hükmünde asla yanılmayan, adaleti sonsuz olan Alemlerin Rabbine mi muhalefet ediyorsunuz? Yoksa günümüz zulümleri hafif mi geliyor bize? Keşmir’de, Bosna’da, Irak’da, Afganistan’da, Çeçenistan’da ve Filistin’de?...

Şimdi birileri çıkıp da bize merhametten bahsetmesin. Çağın gereklerini açıklamasın, başarılı olmanın aslının ilimden ama pozitif ilimden geçtiği yalanını atmasın… fütursuzca

Şimdi birileri çıkıp da cihad ahkamı kesmesin… İslam’ın barış dini olduğu yalanını haykırmasın… tokat atana gül atmak ve zulme karşı cevap vermemek gerektiğinin fetvasını vermesin kürsülerde!… Allah’ın ve Peygamberinin emirlerini inkar durumuna düşmesin!… cahilce

4/167- Şüphesiz inkar edenler, insanları Allah yolundan alıkoyanlar derin bir sapıklığa düşmüşlerdir.

Şimdi birileri çıkıp da diyalog cümlesini kurmasın… “Kendisinden başka kabul görmeyecek olan dini” koymasın bir kefeye… Allah’ın gazabını çekmesin ve saptırmasın inananları…

Çıkıp da birileri teknolojiden bahsetmesin, gelişmişlikten, eğitim eksikliğinden açmasın… Müslümanların parasızlığından yakınmasın… Sığınmasın arkasına, kaçmasın sorumluluklarından, imanını sorgulasın…

Şimdi birileri çıkıp da sırf pak Rasul as.’a uydukları ve amellerinde onu takip ettikleri için Mü’minlere çamur atmasın… Yaftalamasın terörle ve köreltmesin imanını…

Şimdi birileri çıkıp da onlarca ayete inat; İmanın zirvesini tevil etmesin ve nefisle cihadı yaymasın… Hatta kalemle cihad saçmalığını… Güldürmesin Filistinlileri, güldürmesin tüm mazlumları…

4/75- Size ne oluyor da, Allah yolunda ve “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zâlim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?

Şimdi birileri çıkıp da Allah’ın helal kıldığını, haram kılmasın… değerlerimizi alt üst eden, İslami kavramların içini boşaltan ve bizleri cahiller yapan medyaya kanmasın, içmesin şarabından… kusmasın imanını

Birileri çıkıp da demokrasi, insan haklarından bahsetmesin… bize barışı empoze edip, kuşanmasın silahla… Ve saldırmasın topraklarıma, saldırmasın hunharca… Şimdi birileri çıkıp da bize “hak ettiler” açıklaması yapmasın! “Zaten birbirlerini yiyorlardı” demesin şerefsizce… savunmasın lanetlileri… savunmasın katilleri…

Birileri çıkıp da barışı haykırmasın eylemlerde… nasılsa fes etmeyecekler mi yine? Yine katletmeyecekler mi?… zalimce Barış… Barış… Bir kaç durağan vakitten öte geçmeyen barış… Amaç zamana yayıp unutturmak ve tekrar yağdırmak değil mi bombaları? Çözüme gitmeyen yöntemlerle bizi yormasın, haykırmasın eylemlerde barışçılar…

Birileri çıkıp da Gazze’nin hazin durumundan bahsetmesin, izlemekle yetinmesin ekranlardan… Kaçmasın sorumluluklarından… Avutmasın vicdanını…

4/74- O halde, dünya hayatını ahiret hayatı karşılığında satanlar Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona büyük bir mükafat vereceğiz.

2/193- Hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.

2/216- Savaş, hoşunuza gitmediği halde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.

Öyleyse… Çıkıp da Sad rh hükmünü verecek olan yiğitler yok mu? Ve gözünü kırpmadan uygulayacak… Yok mu Allah’ın emrine uyup, Rasul’ü kendine rehber edinecek?İzzeti zillete tercih edecek… katledilen kardeşlerimizin öcünü alacak olan yok mu?

Nerede sözünde duranlar?... Fisebilillah’ı hiçbir şeye denk tutmayan, nefsi kılıflara sokmayanlar yok mu? Mazeretleri olmayanlar yok mu? Nerede dini yeryüzüne hakim kılacaklar? Nerede tevhidin çocukları? İmanın zirvesine talib olan yok mu?

Allah’ım ümmete Sad bin Muaz(rh) gibi hakka uygun hüküm verecek ve uygulamakta tereddüt etmeyip acele edecek ricaller bağışla! Yahudi ve yandaşlarının tuzaklarını başlarına geçir! Onları hem dünyada hem de ahirette zelil kıl! Amin.

Beyza Balcan

beyzabalcan@gmail.com
Facebook: Beyza Balcan